Forex Makaleler

Forexte Nasıl Kar Edebilirsiniz

Forexte Nasıl Kar Edebilirsiniz hakkında detaylı bilgi almak için lütfen başlığa tıklayınız https://www.internetbankasi.org/

Zaman zaman, piyasadaki bir gelişmeden sorumlu tutulan bir haberden şu şekilde bahsedildiğini okur veya duyarız: “Faiz oranının yükseltilmesine karşın, Wall Street’te hisse senetleri sert bir yükseliş yaşadı,” ya da , “IBM bugün kârını %10 oranında arttırmış olduğunu açıklamasına rağmen hisseleri 1,50$ düştü. Uzmanlar bu tepkinin nedenini açıklayamadılar.” Bunlar, piyasanın gelen haberlere gösterdiği tepkiler hakkında tipik başlıklardır. Şüphesiz, bu gibi görünüşte rasyonel olmayan fiyat hareketleri aslında mantıklı insanlar için birer sürprizdir. Eğer haber iyi ise hisse senedi yükselmeli, kötü ise elbette düşmelidir.

Bu gibi görünüşte açıklanamayan hareketler, aslında piyasanın ya da daha doğrusu piyasa oyuncularının hep geleceğe odaklanmalarından ve haberlerin ve bu haber başlıklarının arkasında yatan olayları, her yönüyle hesaba katmış olmalarından kaynaklanmaktadır. Bunun sonucunda, IBM’in kârı açıklandığında, bu hisseyi izleyenlerin birçoğu zaten açıklanan rakamın beklentisi içinde bu hisseyi satın almışlardır. Bu “iyi haberi” hesaba katmamış olan bazıları ise, ancak yapılan açıklama üzerine alım yapmaya karar verirler. Ancak, ellerindeki hisseleri boşaltmak için bu anı bekleyen diğerleri, IBM’in kârının açıklanmasını bir satış fırsatı olarak kullanırlar.

Bazen bu tür açıklamalar daha büyük bir alım dalgası yaratsa da, hisse senedi günü yükselişle kapasa dahi, muhtemelen açıklama yapıldıktan sonra erişilen en yüksek değerin altına inilecektir. Fark etmez. İnsanların çoğu bu haberleri beklemekte olup, bu olayı, ellerindeki hisseleri beklendiğinden daha iyi açıklanan kârlardan etkilenen kişi veya kurumlara satmak için kullanmaya karar verirler. Neden? Belki de, bu yatırımcılar kârların bir süre için bu seviye üzerine çıkmayacağına inanıyorlardır. Kârların açıklanması, bu nedenle yükselirken satış yapmak için çok elverişli bir fırsat olarak görülmüştür. Her halükarda, piyasayı izleyenlerin bakış açısından önemli olan, haberin iyi olması ve hissenin değerinin yükselmesi gerektiğidir. Ayrıca, bunun bir zayıflık işareti olmadığıdır. Sonuçta eğer fiyat iyi haberle yükselemiyorsa, yükselmesi için daha ne olması gerekir ki? Bu, birçok kişi için, piyasalarda uzun yıllara dayanan deneyimi olanlar da dahil olmak üzere, anlaşılması zor olan bir durumdur. Eğer gelen haber iyi ise, satmak aptalca gibi görünür, ancak çoğunlukla bu durumda satmanın akıllılık olduğu ortaya çıkmıştır.

1991 yılının Ağustos ayında, eski Sovyetler Birliği Başkanı Gorbaçev’in aleyhinde darbe girişiminde bulunulduğu günün sabahı, altın 4$ ile 6$ yukarıda açılmış, ancak New York’taki kapanış günün başlangıcına göre sadece 50 cent yukarıda olmuştur. Bu, darbe başarısızlığa uğramadan iki gün öncesi idi, yani ortada endişelenecek çok şey bulunmaktaydı. O anda piyasayı izleyen çok az kişi, darbenin çok yakında sona ereceğini tahmin edebilmiştir. O anda, hafif aşırı satım konumunda olan altın fiyatının, o gün yukarı patlama yapmış olması gerekirdi, çünkü altın dünyadaki huzursuzluk kaynağı olaylara genellikle her zaman olumlu tepki vermiştir.

1970’lerin enflasyonist ortamında, bu gibi haberlerin 20-30$ yükselişe neden olması beklenirdi. Darbenin ilk günü sona erdiğinde, büyük bir belirsizlik hakimdi, fiyat ise yerinden fazla kımıldamamıştı bile. Bu olay, piyasa tarafından hiç beklenmiyordu; yani darbenin önceden fiyatlara yansımış olduğunu düşünmek mümkün değildir. Aslında, fiyatın arz talep dengesinde açıkça aşağı yönlü bir eğilim vardı. Alıcılar, altın için “iyi” olan bu habere kanmamışlardı, buna karşın satıcılar ellerindeki altını herkese satmaya hazırdılar. Fiyat iyi haberle yükselemiyorsa, bu aşağı yönlü bir işarettir. Daha sonra o hafta içinde darbe başarısız oldu ve fiyatlar düşmeye devam etti. Şekil 9-1’de aslında düşüşün fazla sürmediği ve darbe öncesi seviyelerine geri döndüğü görülmektedir; ancak sadece kısa vadeli açıdan bakıldığında, “iyi” haberde satış yapmak çoğunlukla doğru karar olmuştur.

Bilinen Haber Fiyatlara Yansımış Haberdir
Tüm finansal piyasalar gelecekteki olayları tahmin etmeye çalışarak geleceğe doğru bakarlar. Bunu pratikte “fiyatlara yansımak” olarak ifade edebiliriz. Bu süreç, öncelikle tipik piyasa konjonktüründe gerçekleşen olayların zaman sırası konusunda güçlü sezgilere sahip birkaç ileri görüşlü kişi tarafından başlatılır. Bu kişiler, ayrıca olaylar geliştikçe diğer piyasa oyuncularının algılamalarının nasıl değiştiği konusunda da deneyim sahibidirler. Zaman geçtikçe, daha geniş bir kitlede olası sonuçlara dair beklentiler oluşur ve bu nedenle de gittikçe daha çok kişi tarafından fiyatlara yansıtılmış olur. Sonuçta, olay gerçekleşir veya açıklanır ve piyasa oyuncuları artık bundan sonraki beklentiye odaklanmaya başlar. Bu gerçek hayatta yaşanan sürecin, basitleştirilmiş bir halidir, çünkü fiyatlar aslında bir çok farklı olayın, ekonomik trendin ve psikolojik çevre faktörlerinin etkileşimi sonucunda oluşmaktadır. Bu fiyatlara yansıma mekanizmasını sadece bir iki olaya indirgemek mümkün olsaydı, herhangi bir piyasayı tahmin etmek nispeten kolay olurdu, çünkü bu durumda herkes aynı oyunu oynayacağından olaylar fiyatlara anında yansımış olurdu.

Akademisyenler uzun süreden beri finansal piyasaların etkin olduğunu ileri sürmektedir. Etkin piyasa teorisi belirli bir piyasanın veya menkulün, kendisini etkileyebilecek tüm bilgileri, anında ve etkin olarak fiyata yansıtacak şekilde sindirmiş olduğunu savunmaktadır. Bu teorinin taraftarları para kazanmanın olanaksız olduğunu ileri sürmektedirler, çünkü aslında bunların tümü fiyatlara yansımış durumdadır. Onlara göre, piyasalar bu nedenle tümüyle “rastlantısal bir yürüyüş” içindedir.”

Şahsen piyasaların belirli bir ölçüde etkin olduğu hipotezine katılıyorum. En çok beğendiği hisse senedine ait kârların düşeceğine inanan yatırımcı her ne olursa olsun, eğer en azından pozisyonunun bir kısmını satıp daha iyi bir fiyattan yerine koymamışsa, mantıksız davranmış olacaktır. Etkin piyasa hipotezinde iki yanlış nokta bulunmaktadır. Birincisi, aynı bilgi herkesin eline aynı zamanda geçmemektedir. Bilginin yayılması belirli bir zaman almaktadır. İkincisi, bilgiler ilk edinildiğinde, herkes tarafından aynı şekilde yorumlanmamaktadır. Örneğin, çoğu kişinin haberlerin sadece dış yüzünü yorumladıklarını ve piyasada egemen harekete karşı hareket edenlerin ise, haberlerin ardında sürü psikolojisiyle izlenenlerden farklı, mantıklı alternatif senaryolar olup olmadığını arayacağını hatırlayınız.

Örnek olarak bir XYZ hisse senedini ele alalım. XYZ son altı ay boyunca 10 ile 12 $ aralığında işlem görmüştür. Önce zeki bir analist, piyasaya girecek yeni bir ürün sayesinde şirketin maliyetlerinden önemli ölçüde tasarruf sağlanacağını keşfeder. Böylece, bu hisseyi birkaç seçkin müşterisine tavsiye etmeye başlar. Kademe kademe artan talep, fiyatın 10-12$ seviyesinin üzerine çekilmesini sağlar. Yavaş yavaş diğer analistler durumu sezmeye başlarlar ve fiyat biraz daha yükselir. Daha sonra şirket beklenmeyen bir şekilde kötü kâr rakamları açıklar ve fiyat aşağı kayar. Düşüş şaşırtıcı derecede kısa süreli olur ve hisse fiyatı yükselmeye devam eder. Böyle olmasının nedeni, gelecek gelişmenin farkında olan bilgili kişilerin bu düşüşü bir alım fırsatı olarak görmeleri ve hazır ucuzlamışken bu fiyattan yeni alım yapmalarıdır. Bu noktada iyi anlaşılması gereken noktalardan biri, kuvvetli bir teknik konumda olan piyasanın kötü haberleri çok çabuk hazmetmesidir. Bu hareket aslında çok olumlu bir sinyaldir.

Daha sonra, yerel brokerler haberi müşterilerine yaydıkça, daha çok sayıda yatırımcı şirketten haberdar olmaya başlar. Tüm bu dönem boyunca hisse yükselmeye devam eder. Böylece şirket açıklama durumuna geldiğinde zaten hemen hemen herkes bunu beklemektedir ve haber pek de şaşırtıcı olmaz. Yeni ürün lansmanı gazetelere haber olduğunda da olay artık herkes tarafından bilinmektedir. Sadece gazeteleri okuyanlar içinde bu bilgiye sahip olmayanlar, bu durumda alıcı olabilirler belki. Ancak bu noktadan sonra, artık bu habere dayanarak alım yapacak kimse kalmamıştır.

Burada fiyatın yükselmesine neden olan haberin açıklanması değil, açıklamaya yönelik oluşan beklentidir. Açıklama günü artık para kazanmak mümkün değildir. Para, günler veya haftalar veya öncesinden yani bilgiye her ne zaman eriştiyseniz o andan itibaren kazanılmaya başlanmıştır. Şimdi, bu haberin beklentisiyle alım yapmış olan bu kişilerden birçoğunun kâr realizasyonu isteklisi olmaması lehinize olacaktır. Eğer burada yeterli düzeyde kâr realizasyonu gerçekleşirse fiyat da düşmeye başlar. Bu noktada, fiyatları yukarı yönde etkilemesi beklenen bir açıklamanın tetiklediği satışlar teknik bir zayıflık göstergesidir.

Etkin piyasa teorisinin diğer yanlışı da, fiyatların piyasa oyuncularının gelecekte beklenen olaylara yönelik tavrı ile belirlendiğidir. Birçok kişi haberlere fevri tepkiler verirler, bazıları ise tepki vermeden önce düşünmeye zaman ayırırlar.

Aslında hisse senedi piyasasındaki yatırımcılar, genel eğilime uymaya çokça yatkındır. Örneğin yatırımcılar 1982 ile 1983 arasında teknoloji hisselerini yüksek fiyatlarla almaya razıyken, daha sonra 80’li yılların sonuna dek teknoloji hisselerinin pabucu dama atılmıştır. Gıda hisseleri 70’li yıllarda istikrarlı bir gelişme gösterirken, sonraki on yılın sonuna dek yatırımcılar tarafından pek tercih edilmemişlerdir. Bu tutarsızlıkların tek açıklaması, yatırımcı davranışlarıdır, etkin piyasa teorisi değil.

Bazı durumlarda, piyasanın haberlere tepkisi gecikmeli olur. Ekim 1973 tarihinde Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği (OPEC), Amerika’nın Arap-İsrail savaşında İsrail’i desteklemesi nedeniyle, ABD’ye yapılan petrol ihracatına ambargo koymaya karar verdi. Burada mantıklı olan piyasanın hemen düşmesidir, ancak bu, ambargo açıklamasını izleyen birkaç gün içinde gerçekleşmiş ve ardından hisse senedi borsasında sert düşüşler meydana gelmiştir Gerçekler bilindiği halde insanlar neden hemen tepki göstermemiştir. Muhtemelen zamanla yatırımcı tavrı değişmiş ve fiyatlar düşüşe geçmiştir. Buna diğer bir örnek de, FED faiz oranlarını büyük ve beklenmeyen bir oranda artırarak %1 seviyesine çektiğinde Aralık 1991’de meydana gelmiştir. Piyasa o gün hemen küçük bir yükselişle tepki vermiş, ancak fiyatlardaki esas patlama daha sonra olmuştur. Diğer yandan, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaline verilen yanıt hemen hemen gecikmesiz olarak gerçekleşmiştir.

Etkin piyasa teorisi, insanın doğasında bulunan bazı tuhaflıkları hesaba katmamaktadır. Piyasaların etkin olma eğiliminde olduğu tartışılmaz, ancak burada verilen örnekler, fiyat hareketlerinin arkasında yatan tek nedenin bu etkinlik olmadığını göstermektedir. Piyasaların etkinliği genellikle, öngörülebilmesi makul ölçülerde mümkün olan belirli bazı açıklamalardan kazanç sağlamanın oldukça zor olması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu konu üzerinde çok sayıda araştırma yapılmıştır. Dean Frank, Frank Rielly ve Eugene Drzyminski tarafından Notre Dame Üniversitesinde yapılan bir çalışma, hisse senedi fiyatlarının dünyadaki gelişmeler hakkında yeni gelen bilgileri hızla hesaba kattığını göstermektedir. Bu hız, yatırımcıların bu bilgiye dayanarak ortalama üzerinde getiri elde etmesini engellemektedir. Diğer çalışmalar sonucunda, kamuya yapılan açıklama, açıklanan kâr ve benzerinden yararlanmaya çalışarak piyasa üzerinde kazanç elde etme şansının çok düşük olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu araştırma girişimlerinde sorunlu olan nokta, bunlarda haberlerin öneminin sayısal olarak nasıl belirlenmiş olduğudur. Bu, yukarı yönlü ve pek önemsiz yani fiyatta değişiklik yaratmayacak türden bir haber olabilir. Diğer yandan, haberlerin birçoğu önceden dışarı sızmış olabilmektedir. Şirketler çoğunlukla analistleri, önceden farkında olmadıkları gelecek gelişmelere yönelik “hazırlamaktadır”.

Bu bakımdan, Fairleigh Dickinson Üniversitesi’nden Dr. Patrick Gaughan, hisselerin kapanış değerleri ile, The Wall Street Journal gazetesinde belirli bir günlerde yayınlanmış haberler arasında ilişki olmadığını göstermiştir. Bunun yerine, çok değişkenli analizler kullanılarak, haberlerin yayınlanmasından birkaç gün önceki fiyatları, haberler ile istatistiksel olarak ilişkili olduğunu göstermek mümkün olmuştur. Kendisi bu verilere dayanarak şu sonuca varmıştır, “günlük finans medyasında yer alan haberler borsa fiyatlarını etkilememektedir. Haberler bu piyasalar için çok önemlidir. Ancak piyasaların genellikle basılı medyadan daha çabuk haber aldıkları kaynaklar bulunmaktadır.” Bu nedenle, yaptığı bu kısa vadeli çalışma ile Dr. Gaughan, bir haberin piyasayı açıklanmadan önce etkilediğini kanıtlamış olmaktadır.

Piyasaların haberlere verdiği tepkiyi analiz ederek nasıl kâr edebiliriz?

Haberler çoğunlukla zaten sürekli olarak fiyatlara yansıdığından, gelen haberleri kullanarak kâr etmenin ne kadar zor olduğunu birinci bölümde öğrenmiştik. Tamamen yeni olan olaylar, yani tabii doğal afetler, suikastlar veya rastlantılara bağlı başka olaylar, öngörülemediklerinden henüz fiyatlara yansımamıştır. Bu gibi durumlarda piyasanın tepkisi çok öğretici olabilir. Bir yükselişin başlamasına neden olamayan iyi haberler düşüş işareti olarak algılanmalıdır. Diğer yandan, düşüşle sonuçlanmayan veya ardından toparlanmanın geldiği kısa ömürlü aşağı yönlü haberler, piyasanın güçlü olduğunu gösterir. 50’li yılların başına Başkan Eisenhower’in kalp krizi, piyasada düşüşe neden olsa dahi, hemen ardından bir ralli yaşanmıştı. Başkanın kalp krizine dair “haberi öncesi” fiyatlardan almış olanlar bile kâr etmişlerdi. 22 Kasım 1963 yılında John F. Kennedy’ye yapılan suikastin ardından da, yatırımcılar için aynı durum geçerliydi. Piyasanın ilk tepkisi sert bir satış dalgası olmuştu, ancak kısa süren satışların ardından yükseliş gelmişti.

Her iki örnekte de, piyasaların çok kötü haberleri sindirme kapasitesinin ve dengeyi kaybetmemesinin olumlu birer faktör olduğu görülmektedir. Aslında her iki durum da güçlü birer alım sinyalidir. Suikastın ardından yaşanan fiyat hareketi iki olaya neden olmuştur. Birincisi, ilk satış paniğinde piyasa, fevri tepkiler veren, inançlı olmayan pozisyon sahiplerinden kurtulmuştur. Piyasanın suikast öncesindeki düzeye yeniden ulaşması, bundan kaynaklanan satış dalgasının tamamlanmış olduğunu göstermektedir. İkincisi, piyasanın bu tür istikrarı bozabilecek haberlerin karşısında dengesini kaybetmemesi, piyasanın teknik olarak güçlü olduğunu ve daha da yukarı gitmesi olasılığının bulunduğunu göstermektedir. O zamanlar, bu durumun düzelmesinin bahanesi Lyndon Johnson’un yönetimi devralarak durumu kontrol altına alması olmuştur. Piyasalar belirsizlikten nefret ettiği için, bu algılama çok olumlu bir faktör olarak karşılanmıştır. Gerçek neden ise, büyük olasılıkla, piyasanın da aslında çok iyi bildiği gibi, ekonominin uzun vadeli bir kalkınma döneminin ilk safhalarında olmasıdır. Ekonomi bir durgunluğun eşiğinde olmuş olsaydı, piyasanın habere bu denli cesurca tepki göstermesi beklenemezdi.

1973-1974 durgunluğu sırasında Başkan Nixon’un istifasına verilen tepki, bir önceki örnekte anlatılan reaksiyonun tam zıddıdır. Başkan Yardımcısı Gerald Ford başkanlığı üstlendikten sonra, Johnson’dan aşağı kalır yanı olmayan bir icraat sergilemiştir. Ancak, faiz hadlerinin yükseldiği ve ekonominin düşüşe geçtiği bir ortamda hisse senetlerinin düşüşü kaçınılmaz olmuştur. Nixon’un istifası, zamanlaması sürpriz olsa da, hiç bir şekilde, Kennedy suikastı veya Eisenhower’in kalp krizi gibi beklenmeyen bir olay değildi. Böylelikle, piyasa bu olasılığı fiyatlara önceden yansıtma imkanı bulmuştur. Ford’un icraatı iyi olsa dahi, aşağı yönlü piyasa yeniden hakim olmuş ve fiyatlar düşüşünü sürdürmüştür. Bu nedenle, bir piyasanın bir habere nasıl tepki gösterdiği, ana trendin yukarı mı aşağı mı olduğunu belirlemekte çok aydınlatıcı olabilmektedir.

Piyasaların haberlere tepkisine bir örnek de, 16 Ocak 1991 tarihinde Körfez Savaşının patlak vermesi ile ilgilidir. Savaşları her zaman tahmin etmek mümkün değildir, ancak bu durumda, Iraklılara Kuveyt’ten çekilmeleri için verilen süre 15 Ocak’ta dolmaktaydı. Bunu yapmadıkları için, ABD ve müttefiklerinin aslında bir noktada müdahale edeceğini tahmin etmek mümkündü. Savaş başladığında piyasa herkesin beklentisinin aksine yukarı doğru patladı.

Neden böyle oldu? Bu sorunun yanıtı, savaşın başlamasından önceki olayların ve yatırımcı algılamalarının analizinde saklıdır. Savaş olasılığının önceden biliniyor olduğunu anımsayın. Aslına bakarsanız, piyasa Ekim 1990 tarihinde bir dip oluşturmuştu. 1991 yılının ilk haftalarında, verilen sürenin sonuna yaklaşıldıkça, yatırımcıların çoğu satışa geçtiğinden piyasa satış baskısı altında gerilemişti. O sırada yaşanan genel belirsizliğin yanı sıra, profesyoneller de çarpışmaların başlaması ile birlikte 100-150 puanlık daha düşüş öngörmüşlerdi. Bunun gerçekleşmesi halinde, bunun mükemmel bir alım fırsatı olacağından söz edilmekteydi. Burada sorun, herkesin aynı görüşte olmasıydı. Piyasa savaşa beklenmeyen bir şekilde yukarı doğru patlayarak yanıt verdi. Piyasanın beklenen şekilde hareket etmemesinin diğer bir nedeni de, askeri müdahalenin gece yani New York Borsası kapalıyken gerçekleşmesiydi. Japonya’da yaşanan ilk tepki insanların beklediği yönde olmuştu, yani önce yaşanan düşüşün ardından yükseliş gelmişti. New York Borsası açıldığında ise, tüm dünya borsaları çoktan yukarı dönmüştü ve Avrupa piyasalarında sert yükselişler yaşanmaktaydı. Bu da, Amerikalı yatırımcılara düşük fiyatlardan alım yapma şansı tanımamıştı.

Bu arada, 15 Ocak öncesinde aşırı bir kötümserliğin hakim olduğunu belirtmemiz gerekir. Bunun bağlı olarak da, bir çok traderin açık pozisyonu bulunmaktaydı ve 16 Ocak günü açılışta bu pozisyonları kapamak zorunda kaldılar. 15 Ocak sabahı, tüm piyasa oyuncularının aynı yönde düşündüğü piyasalara klasik bir örnektir. Yükselişe inananlar pozisyonlarını kapatmış, düşüşe inananlar ise yoğun olarak açık pozisyon almışlardır. Piyasanın çökmeyeceğinin farkına varıldığında bu pozisyonlar hemen kapatıldı. Açıkları olanlar hemen pozisyonlarını kapattı, yükselişe inanan fakat pozisyonu olmayanlar ise, sattıklarını uygun fiyatlarla yerine koyma fırsatını görünce yeniden pozisyon açmaya başladılar.

Yaşanan yükseliş, ABD’nin üstün teknolojisi ile savaşı kazanma olasılığının yüksek olmasına dayandırıldı. Ayrıca, savaş düşünceleri ve devam etmekte olan ekonomik durgunluk nedeniyle darbe yemiş olan tüketici güveninin de yukarı sıçraması ile birlikte, düzelme sürecine girilmiş oldu. Merkez Bankasının para politikasını gevşetmesi de, bu düzelmenin temelini atmış oldu. Bu nedenle, 16 Ocak’ta fiyatların sert bir şekilde yükselmesi, aslında bir yükseliş piyasasının yolda olduğunu güçlü bir şekilde doğrulamaktaydı.

Bu örnekten çıkarılabilecek diğer bir sonuç da, piyasanın aynı olayı asla iki kez fiyatlamayacağı yönündeki eski bir Wall Street atasözüne dayandırılabilir. Bu durumda, piyasa zaten savaşı fiyatlara yansıtmak için, Ağustos ve Ekim ayları arasında kendine yeterince süre bulmuştu. Çarpışmalar başladığında ise, piyasa oyuncuları kendilerine odaklanacak başka şeyler aramaya başladılar. Çoğu insanın genelde olaylar karşısında nasıl tepki gösterdiği ve endişe ettiği düşünüldüğünde, bu hiç de sürpriz değildir. Öğrencilerin çoğu önemli bir sınava girmeden önce heyecanlanmaya başlarlar. Bu nedenle de sınav yaklaştıkça sıkı bir şekilde ders çalışmaya başlarlar. Ancak endişelerin zirveye ulaştığı nokta daha öncesidir, bu da önlem almayı tetikleyen unsur, yani ders çalışmaktır. Eğer endişenin derecesini ölçmek mümkün olsaydı, bunun, ders çalışma süreci başlamadan hemen önce en yüksek düzeyde olduğu görürdük. Ders çalışma süreci başladıktan sonra, öğrenciler sınavın düşündükleri kadar da zorlu bir engel olmadığını fark ederler. Bu, sınav öncesinde yeniden stres yaşama olasılığını tamamıyla ortadan kaldırmaz. Ancak, sınava sıkı bir şekilde hazırlandıkça, sınavda başarılı olacaklarına dair güvenleri kademe kademe artar. Benzer şekilde, piyasalar da çetin sınavlara fiyat düşüşleri ile hazırlanır. İnsanlar satış yaparak kendilerini korumaya yönelik önlemler alırlar, yani endişeli olanlar için pozisyonlarını kapatma imkanı doğar ve böylelikle piyasa artık bir sonraki olayı fiyatlara yansıtmaya hazırdır.

Finans medyasında yayınlanan makalelerle ilgili olarak, piyasanın haberlere olan tepkisi, piyasanın yönünü anlamak için çok yararlı olabilir. İlginç bir uygulama da, The Wall Street Journal gazetesinin Para ve Yatırım bölümünü izlemektir. Emtia piyasaları sayfaları, örneğin genellikle bir grafik eşliğinde belirli bir emtiaya odaklanır. Manşetteki emtia genellikle bir gün önce ya da geçen iki veya hafta boyunca sert bir hareket yaşamıştır. Buraya konu olabilmesi için, bir emtiada bazı haberlerin etkisiyle sert bir düşüş görülmüş olması gerekir. Şekil 9-1’de, haberin yayınladığı 21 Eylül tarihinden önce altın fiyatında gerçekleşen oldukça büyük çaplı bir yükseliş olduğu görülmektedir. Emtia sayfasının başlığı “7 Ülkenin Sovyetler Birliğine Mali Yardımda Bulunma Kararı Altın Fiyatları Yükseltti” şeklindeydi. Çok açık ki, fiyatlar zaten bu olayın beklentisi içinde yükselmekteydi. Artık bu bilginin kamuya açıklanması ile birlikte, kısa vadede yükselişin devam etme şansı büyük ölçüde azalmıştır. Şekil 9-1’de bunun gerçekleştiği görülmektedir, makalenin yayınlanmasını izleyen bir kaç gün içinde fiyat geri çekilmiştir.

Benzer bir örnek de Şekil 9-2’de gösterilmiştir, ancak bu kez büyük bir düşüşün ardından buğday fiyatları söz konusudur. Yazının manşeti, “Vadeli Buğday Kontratı Fiyatları 13 Yılın En Düşük Seviyesine Geriledi”
şeklindedir. Yine, burada da makalenin yayınlandığı gün iyi bir dönüş sinyalidir. Bu klasik örnekler, bu olgunun doğruluğunu göstermek amacıyla kullanılmıştır, ancak birçok piyasa analizinde olduğu gibi, The Wall Street Journal gazetesi, piyasada egemen harekete karşı hareket edenler için şaşmaz bir mekanizma olarak kullanılamaz. Kişisel görüşüm şöyledir: Eğer bir piyasa, bir süredir devam eden bir yükseliş veya düşüş trendi içindeyse, bundan, trendin ters yöne dönebileceğine yönelik bir uyarı olarak yararlanılmalıdır. Eğer söz konusu piyasa makalede belirtilenin tersi yönünde kapanmışsa trendin dönmesi olasılığı yüksektir. Bir haber makalesi sadece bir göstergedir, ancak buna rağmen piyasaya belirli bir noktadan girmeye yönelik tartışmasız bir uyarı niteliğindedir. Genelde, devam etmekte olan mevcut trendin aksi yönde pozisyon alanların şansı – manşette son 5 yılın en yüksek veya son 10 yılın en düşük seviyeleri gibi ifadeler içeriyorsa – daha da yüksektir.

Çoğunlukla, düşük açıklanan bir kâr rakamının önce satışlara neden olsa dahi günü daha sonra artıda kapattığını görürüz. Genellikle, bu gibi hareketlere özellikle yüksek işlem hacimleri eşlik etmektedir. Bunun nedeni genellikle, yatırımcıların kötü haberleri bekliyor olması ve bu haber gelene dek piyasadan uzak durmalarıdır. Tabii bu fiyatlar üzerinde baskı yaratan bir etkiye neden olur, çünkü alıcılar açıklama yapılana dek beklemeyi tercih ederler. Kötü haber açıklandıktan sonra yatırımcılar hisseyi toplamaya başlarlar ve trend yukarı döner.

Önemli bir haber ardından, hisse senetlerinde ya da daha doğrusu finansal piyasalarda yaşanan fiyat hareketleri piyasanın yönünü anlamak için çok faydalı olabilir. Eğer bir piyasa, piyasayı izleyen, bilgili olmayan birinin bekleyeceğinin tam tersi yönde hareket ediyorsa, piyasanın iyi veya kötü bir haberi fiyatlara önceden yansıtmış olduğunu ve muhtemelen yeni bir trendin başlayacağını daha önce öğrenmiştik. Bir trendin, kısa ömürlü mü yoksa uzun ömürlü mü olacağı da ayrı bir konudur. Diğer yandan piyasa kötü haberleri bekliyor olsa da, gelen haber genel olarak beklenenden daha kötü olabilir. Bu durumda iki senaryo söz konusudur. Ya, fiyatlardaki satış dalgası devam eder, ki bu durum teknik olarak fazla bir şey ifade etmez; çünkü fiyatlar mantıklı bir tepki vermektedir. Ya da, haber piyasa tarafından hızla emilerek fiyatlar “haber açıklandıktan sonraki” en yüksek seviyelere erişir, ki bu güçlü bir teknik durum olup daha da çok yüksek fiyatları görmeyi bekleyebiliriz. Bu fenomeni, daha önce hayali XYX hissesi için ve piyasanın Kennedy suikastına olan tepkisi için verilen örnekler sırasında ele almıştık. Her iki durumda da piyasa oyuncuları, kısa vadeli engellere takılıp kalmak yerine uzun vadeli olumlu görünüme odaklanabilmektedir.

Aynı durum tersi için de geçerlidir, yani piyasa yükseliş yönünde akla gelebilecek en güçlü sinyalleri göz ardı edebilmektedir. Bir broker’in Kanada’da 1973 yılında iki hisse senedi – Chrysler ve Kanadalı küçük bir elektronik imalatçısı Electrohome – için aldığı inanılmaz iyi haberler aldığını hatırlıyorum. Her ikisi için de beklentilerin üzerinde kârlar açıklanmış, ancak her iki hisse senedi de düşmeye devam etmişti. O zamanlar, buna neyin neden olduğunu anlayamamıştım, ancak daha sonraları böyle bir çok bariz örnek gördükten sonra, bu gibi aşikâr teknik zayıflıkları göz ardı etmenin genellikle pek de akıllıca olmayacağına karar verdim. İyi haberlere rağmen Chrysler’e ve Electrohome’ye satış gelmesinin nedeni, yatırımcıların gelecek ekonomik durgunluğa odaklanmış olmaları ve o günkü haberler ne denli iyi olursa olsun bu hisseleri ellerinde tutmak istememeleridir.

“Açıklamalı Yatırım Psikolojisi’nden” alıntıdır. Çeviren : Eralp TUNA

Dikkat:
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ikamet eden vatandaşlara 31.08.2011 tarihi itibariyle Sermaye Piyasası Kurulu Forex i Yasaklamıştır. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyetinde ikamet eden kullanıcılar Forex ile işlem yapmak için boşuna bir çaba içine girmesinler. Ziraa Foreks siteleri Ülkemizde ikamet edenleri kabul etmemektedir.”

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu